bazur.forumkurd.net


Join the forum, it's quick and easy

bazur.forumkurd.net
bazur.forumkurd.net
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giriş yap

Şifremi unuttum

En son konular
» SEN OYURKEN
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPaz Mart 24, 2013 9:02 am tarafından BAZUR FORUM

» PARDON
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPaz Mart 24, 2013 8:39 am tarafından BAZUR FORUM

» BAZUR
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptySalı Şub. 22, 2011 11:21 pm tarafından BAZUR FORUM

» teskur yazisi )))))))))))
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyCuma Ağus. 20, 2010 10:59 pm tarafından BAZUR FORUM

» toplu siteler
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyÇarş. Ağus. 11, 2010 11:13 pm tarafından BAZUR FORUM

» Grup seyran ez nizanim
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPerş. Kas. 26, 2009 8:33 pm tarafından rustemizal

» Koma Dilan - Serisi 5 Albüm (Rapid)
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptySalı Ekim 27, 2009 8:43 pm tarafından BAZUR FORUM

» Koma Şirvan - Serisi 12 Albüm (Rapid)
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptySalı Ekim 27, 2009 8:22 pm tarafından BAZUR FORUM

» Koma Çiya - Serisi 7 Albüm (Rapid)
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptySalı Ekim 27, 2009 8:14 pm tarafından BAZUR FORUM

» Koma Kurdi (Direkt Indir+RS)
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPaz Eyl. 20, 2009 10:46 pm tarafından BAZUR FORUM

» Kurdish music Jamshid
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPtsi Ağus. 17, 2009 10:44 pm tarafından BAZUR FORUM

» hasan serif
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPtsi Ağus. 17, 2009 10:43 pm tarafından BAZUR FORUM

» chopy xan konser
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPtsi Ağus. 17, 2009 10:39 pm tarafından BAZUR FORUM

» mrb arkadaşlar banada yer varmı aranızda
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPerş. Haz. 18, 2009 2:49 pm tarafından zozan_helin

» arka pilan
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyCuma Haz. 12, 2009 11:32 pm tarafından BAZUR FORUM

» Kürt Remzi - Limin Cano - Keko Vare [Rapid+Zshare]
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPtsi Haz. 08, 2009 4:24 pm tarafından BAZUR FORUM

» Koma Mizgin - Serisi 5 Albüm [Rapid]
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyPtsi Haz. 08, 2009 4:21 pm tarafından BAZUR FORUM

» Murat Bektas - Serisi 11 Albüm [Rapid+Uploaded]
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyC.tesi Mayıs 16, 2009 3:22 pm tarafından BAZUR FORUM

» Koma Sirvan - Serisi 7 Albüm
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyC.tesi Mayıs 16, 2009 3:16 pm tarafından BAZUR FORUM

» Koma Zerdeste Kal - Serisi 3 Albüm
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor EmptyC.tesi Mayıs 16, 2009 2:43 pm tarafından BAZUR FORUM

Anahtar-kelime

Sosyal yer imi

Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde adresi saklayın ve paylaşın

Sosyal bookmarking sitesinde bazur.forumkurd.net adresi saklayın ve paylaşın

Nisan 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930     

Takvim Takvim

Program

Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor

Aşağa gitmek

Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor Empty Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor

Mesaj tarafından BAZUR FORUM Ptsi Nis. 27, 2009 7:14 pm

HINIS (23.05.2007)- 1925 Kürt isyanı ve lideri Şeyh Sait hakkında bu güne kadar çok şey söylendi, yazıldı. Şeyh Sait’in amacı neydi, isyan neden başarıya ulaşmadı ve ulaşsaydı sonuçları neler olacaktı? Tüm bu soruların yanıtını bu kez, Şeyh Sait ailesinin bir üyesinden, Şeyh Sait’in yaşayan tek çocuğu, 86 yaşındaki Şeyh Ahmet Fırat’tan dinledik. Sürgün yaşamından dolayı çok iyi Türkçe konuşan ve ilerlemiş yaşına rağmen güçlü bir hafızaya sahip olan Şeyh Ahmet Fırat, bizi Erzurum’un Hınıs ilçesindeki mütevazi evinde kabul etti. İşte Şeyh Sait’in en küçük çocuğu Ahmet Fırat’ın gözünde babası Şeyh Sait, 1925 isyanı, sürgün anıları, siyasetle ilişkileri….


* Kaç yaşındasınız?

Rumi takvime göre 1337 yılında doğdum. Miladi takvime göre 1921 yılına denk geliyor.

* Kaç çocuğunuz var?

2 evlilik yaptım, ilk hanımım öldü. 7 çocuğum var.

*Ailenizde Melik Fırat, Ali Rıza Septioğlu, Abdulillah Fırat gibi Şeyh Sait’in torunları veya akrabaları olarak tanınan kişiler var. Siz ise Şeyh Sait’in oğlu olmanıza rağmen kamuoyunda, hatta Kürtler arasında bile pek bilinmiyorsunuz. Bu sizin özel bir tercihiniz miydi?

Ben ailenin en küçük çocuğuyum. Büyüklerim varken ben pek siyasete karışmadım, o yüzden pek tanınmıyorum.

* Kaç kardeştiniz?

Hepsi erkek 5 kardeştik. Biri Trakya’da vefat etti, benden bir yaş küçüktü. Diğerleri benden büyüktü. Şu an bir tek ben hayattayım.

* Babanızı hatırlıyor musunuz, kendisine ilişkin hafızanızda kalan bir şey var mı?

Hayır, babam idam edildiğinde ben 4 yaşındaymışım, bir şey hatırlamıyorum.

SÜRGÜN ANILARI

* Hareket sonrasında aile olarak sürgünler yaşadınız. O günlere dair neler hatırlıyorsunuz?

Şeyh Sait Efendi, Varto’da yakalandıktan sonra Diyarbakır’da idam edildi. Ailemizi Hınıs’taki kendi evimizde hapsettiler. Güz oldu, kar yağdı, bizi Isparta Eğridir’e sürdüler. 3 sene orada kaldık. ****** 1928’de umumi af (genel af) çıkardı, memleketimize döndük. Evimiz yanmış, bir şey kalmamış. Tekrar ev yaptık. 1934’te bizi tekrar sürgün ettiler.

* Ne gerekçeyle?

Mecburi İskan kanunu gerekçesiyle ama asıl nedeni asimilasyondu.

* Nereye sürgün edildiniz?

Trakya’ya, Kırklareli Vize ilçesi, Sergen Nahiyesine. Orda 13 sene kaldık. 1946’da demokrasiye geçildi, partiler kuruldu. Velhasıl mecburi İskan Kanununu kaldırdılar, biz de 1947 yılında tekrar memlekete geldik.

* Sürgünde neler yaşadınız, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Bizi kaymakamlığın bahçesinde arabadan indirdiler. Oranın halkı etrafımıza toplandı, elleri arkalarında bizi temaşa ediyorlardı. 5 aile reisi vardı. Ben, Şeyh Rıza Efendi ve Gıyasettin ağabeyimi ayırdılar, bir köye verdiler. Nereye gidiyoruz, niçin gidiyoruz bilmiyoruz. Bizi köy muhtarına teslim ettiler. Samanlık gibi bir yer verdiler bize, orda kaldık. Pekmez, turşu gibi yiyecekler verdiler, biz yiyemedik onların verdiklerini. Ağabeyim Şeyh Rıza Efendi, sizin yemeklerinizi yiyemiyoruz, boşuna getirmeyin dedi. Köyden yağ falan getirmiştik, et, tavuk satın alıyorduk. 5 ay orda kaldık. Vize ilçesinde iki nahiye vardı. Biri Karadeniz sahilindeki Midye nahiyesi, diğeri Istranca Dağının eteklerindeki Sergen nahiyesi. Kardeşleri birbirinden ayırıp, bu iki nahiyeye verdiler. Sıtmaya yakalandık, perişan olduk. Şeyh Rıza’nın büyük oğlu sıtma oldu, 4-5 günde vefat etti. Kimse yok, yabancıyız. Cenazemizi kendimiz gömdük. Çok sefalet çektik. Müracaat ettik, bizim memleketimiz havadardı, biz burada yaşayamayız dedik, doktorlar da rapor verdi. Bizi Segen’e verdiler, 13 sene orda kaldık.

* Hükümet herhangi bir yardımda bulunuyor muydu?

Kerpiçten iki göz bir ev ve yarım dönüm arazi, tüm yardım buydu.

* Peki nasıl geçiniyordunuz?

Kendi imkanlarımızla kıt kanaat geçiniyorduk. Memleketteki evimizi de müsadere ettiler. Malımızın, sürümüzün bir kısmını saklamıştık, akrabalarımız onların yağını, peynirini bize gönderirlerdi.

* Akrabalarınız ziyaretlerinize gelir miydi?

Yok gelmezlerdi. Yalnız Trakya’da askerlik yapan doğulu gençlerden tek tük gelen olurdu. İşitmişlerdi, bizi ziyarete gelirlerdi.

* Sonraki sürgünü ise 1960’da yaşadınız değil mi?

Evet, 1960’ta ihtilal oldu. Ağabeylerimle birlikte daha ilk gün tutuklandık. ‘Hükümet kurulup, her şey normale dönünce sizi bırakırız’ dediler. Ailede erkek kalmayacak şekilde hepimizi alıp Sivas kampına götürdüler.

* Orada neler yaşadınız?

Askeri kamptı. Tahta kurusu vardı. Askeri karavana verirlerdi. Sonra müracaat ettik, yiyemiyoruz, parasını ödeyip kendimiz yapalım diye. Bir subay tayin ettiler. Et, zerzevat, ne sipariş ettiysek, parasını verirdik, Sivas’tan getirirlerdi. 7-8 ay kaldık. Sonra Kurucu Meclis kurulunca bizi dağıttılar. O zamanın Dahiliye Vekili Muharrem İhsan Kızıloğlu, Tümgeneraldi. Bazıları, para vererek rapor alıp memlekete döndüler. Bizim hakkımızda ise hep şikayet vardı, bunlar şeyhtir, zekat toplarlar, fitre toplarlar, hükümet kurarlar, kendileri de reis olurlar diye…

* Sürgüne gerekçe olarak ne dediler?

‘Emniyet mülahazasıyla sizi götürüyoruz’ dediler. ‘Sizi öldüren olur, korumak için’ dediler. Yoksa herhangi bir suçumuz yoktu.

ŞEYH SAİT İSYANININ AMACI

* Şeyh Sait hareketine dönersek, size göre isyan nasıl gelişti?

Cibranlı Halit Bey ve Bitlisli Yusuf Ziya Şeyh Sait Efendiye gelip, ‘biz bir Kürt Cemiyeti kuracağız, halk sana hürmet eder’ deyip kendisini başkan yaptılar. Hınıs’lı Kürt Rüştü, hükümetin adamıymış, böyle bir teşebbüste bulunuyorlar diye ihbar etmiş. Şeyh Sait Efendiyi kışın Bitlis’e ifade vermeye götürmek istediler. O zaman vesayet yok, ‘kışın at üstünde gidemeyeceğim, ifademi buradan alın’ dedi. Varto’ya kadar gitti, ifade verdi geri döndü. Sonra Karlıova, Genç üzerinden Lice Piran’a gitti. Rus hicretinde üç kardeşi oraya yerleşmişti. Onların yanına gitti. Çevre köylerden işitenler ziyarete gittiler. Kalabalık içinde hükümetin aradığı 3 kişi de varmış. Bunlar ihbar edilince, bir müfreze geliyor, bir çavuş, beş on tane de asker, ‘o 3 suçluyu yakalayacağız’ diyor. Şeyh Sait Efendi de, ‘bu kadar insan birikmiş, bir olay çıkarsa önünü alamazsınız, biz gidelim ondan sonra hangi evdeyse yakalarsınız’ demiş. ‘Yoksa kargaşa çıkar, bize de hükümete de felaket olur’ demiş. Asker, ‘imkan yok, avımızı bırakmayız, teslim olun’ der. O arananlar ateş açıp bir iki jandarmayı öldürüp, diğerlerini teslim alıyorlar. Derhal Diyarbakır’a tel çekip isyan oldu diyorlar.

* Yani isyana yönelik bir hazırlık yok muydu?

Hayır, o yönlü bir hazırlık yoktu. Yalnız Şeyh Efendi, rejim hakkında “buna itaat lazım gelmez, çünkü Allah’ı tanımıyor, milletin de o idareye karşı çıkması lazım” diyordu. ‘Allah’a isyan edene millet de isyan etsin’ diye bir hadisi şerif var, onu söylüyordu.

* Rejimin hangi uygulamalarından dolayı böyle düşünüyordu?

Şeriatı kaldırdı, Kuran hükmünü kaldırdı, rakıyı, faizi serbest etti. Bunlar hep Allaha isyan etmektir. Hadise göre, bunları kabul etmeyeceksin. Şeyh Sait Efendinin fikri buydu.

* Rejimin değişmesini, eskiye dönülmesini mi istiyordu?

Evet, rejimin değişmesini istiyordu.

* Bunu nasıl başaracağını düşünüyordu?

Herkes kendi mıntıkasında, vilayetinde birbirini tanıyacaktı, müzakere edecekti, haberleşeceklerdi, hazırlanınca da kendi nahiyesini, kendi kazasını, kendi vilayetini işgal edecekti. Plan buymuş.

* İsyana yönelik bir hazırlık varmış öyleyse…

Hayır, kafalarında bu var, niyetleri bu ama fırsat bırakmadılar, bastırdılar.

* Hareket sadece dini amaçlar mı taşıyordu. Kürtler’in ulusal hakları için bir şey istemiyorlar mıydı?

Müritlerinin hepsi Kürttü. Eğer başarılı olsalardı, kurulacak devlet Kürt Devleti olacaktı. Hatta, Genç’in o zamanki ismi Darahani’ydi. Orası Kürtler tarafından işgal edildi. Faki Muhammed Muğdan kaymakam tayin edilmiş, 3 ay Kürt idaresi yapılmış, şeriat usulü bir idare kurulmuştu.

* Yani isyan başarıya ulaşsa, şeriatla yönetilen bir Kürt Devleti mi kurulacaktı?

Evet, öyle olacakmış.

* Peki bu isyan düşüncesinde, Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı öncesi Kürtlere özerklik benzeri hakları tanıma sözü verip sonra bundan vazgeçmesinin bir payı var mı?

Ataürk o zaman demiş ki, düşmanı birlikte kovmuşuz, zaferi birlikte kazanmışız, siz de bizim haklarımıza sahipsiniz. Fikri öyleymiş. O zaman Diyarbakır’dan Ankara’ya hemen bildiriyorlar, Dicle’de Şeyh Sait isyan etti diye. O zaman İttihat ve Terakki Fırkası Başkanı Fethi Okyar beşvekilmiş, ****** Reisicumhur, İsmet İnönü de Cumhuriyet Halk Fırkası başkanıymış. Fethi Okyar’ı sıkıştırıyorlar, ‘idarei örfi (sıkıyönetim) ilan edeceksin, orduyu gönderip Kürtleri mahvedeceğiz’. ‘Ben yapamam’ diyor, ‘adli zabıta vakasıdır. Hükümetin kolluk kuvvetleri vardır, bir kazanın jandarması yetmezse, 2-3 kazanın jandarması daha gelir, olayı bastırır. Yaşananlar ferdi vakadır, bastırabiliriz, idarei örfi ilan etmeye gerek yoktur. Bunun vebalini alamam’ der. ******’le İnönü kendisini sıkıştırıyor, ya istifa edeceksin ya da idarei örfi ilan edeceksin. Neticede bakıyor imkanı yok, istifa ediyor. İnönü başvekil olunca derhal sıkıyönetim ilan ediyor.

* İngilizlerin Şeyh Sait’le görüştükleri, hatta destek verdikleri iddiasına ne diyorsunuz?

O Hükümetin propagandasıdır. İngilizler o zaman demiryollarını açtılar, Diyarbakır’a askeri kuvvet gelsin diye. İngilizlerle asla bir görüşme olmadı. İngilizler Şeyh Sait’e karşıydı.

ERMENİ KATLİAMINA TAVRI

* Ermeni katliamına karşı tavrı nasıldı?

Şeyh Sait Efendi, gayrımüslümlerin öldürülmesine karşıydı. Gittiği yerlerde hükümet bunları haksız yere öldürüyor, vebali hükümetindir diyormuş. Çok Ermeni öldürüldü, hükümet bu işte Kürtleri de kullandı.

* Hamidiye alaylarının rolü neydi?

Hamidiye alaylarını Rusya’ya karşı kurmuşlardı, Rusya’dan bir şey gelirse, evvela bunları öldürsünler, bir de Ermenilere karşı kurdu Sultan Abdulhamit Hamidiye alaylarını.
BAZUR FORUM
BAZUR FORUM
ADMIN
ADMIN

Erkek Mesaj Sayısı : 3853
Lakap : bazur63
Reputation : 10
Points : 9280

https://bazur.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor Empty Geri: Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor

Mesaj tarafından BAZUR FORUM Ptsi Nis. 27, 2009 7:15 pm

MENDERES’LE GÖRÜŞME

* Çok partili siyasi hayata geçiş sonrası, ailenizden kimseye siyasete girme teklifi geldi mi?

Şeyh Rıza Efendiye geldi. O zamanki DP mebusları mektup göndermişti, ben de okumuştum mektubu. Senin gibi alim biri gelip bize rehberlik etsin, Meclise gel, senin dediğini yaparız deniyordu. Çevresiyle istişare etti, avukata sordu, hocaya sordu, köylüye sordu. Kimi mebus ol, kimi olma dedi. En sonunda ekseriyet, madem bu fırsat veriliyor, ol dediler. DP’den aday oldu. Sonra Erzurum mebuslar şikayet ettiler, Şeyh Sait’in oğludur, fikri hayindir, hükümete karşı gelir diye…

* Kaç yılında oldu bu?

1956 yılında oldu. Tekman’da bir davete gitmişti. İki üç ciple, Bir binbaşı, birkaç subay ve asker gidip, cebri olarak (zorla) vilayete götürüyorlar. ‘Sen adaylığını koymuşsun, istifa et’ diyorlar. ‘Ben vatandaşım, benim de mebus olma hakkım vardır, bu hakkı kullanmama mani bir suçum da yoktur. Aday olurum, millet rey verirse olurum, vermezse evime giderim’ demiş. ‘Yok, olmaz istifa edeceksin’ demişler. Vilayeti idare eden üç kuvvet var, Vali, emniyet amiri bir de ordu paşası. Bu üç kuvvet de istifanı istiyor demişler. Bunun üzerine istifa etti.

* Siz aday olmayı düşünmediniz mi?

Yok ben olmadım. Şeyh Rıza istifa edince Şeyh Melik efendi aday oldu. Şeyh Rıza efendinin haberi yoktu. Öğrenince karşı çıktı, sen daha çocuksun, kimseyle istişare etmedin, mebus olursan seni çekemeyenler iftira atar, siyasette işimiz yoktur dedi. Velhasıl neticede gençtir, hevesi kırılmasın dedik, bıraktık, bu şekilde aday oldu. Sonra Menderes Vali’ye emrediyor, Şeyh Rıza gelsin görüşelim. Hakkında çok şey duymuş, kimi zekidir, alimdir, siyasetçidir demiş, kimi Şeyh Sait’in oğlu olduğu için meşhur olmuş demiş, kimi de Kürtler cahildir, bu da onlardan biridir demiş. Menderes’e çok rivayetler gitmiş. Menderes gelsin bir göreyim demiş. Randevu verdiler, Erzurum’a gitti, oradan Ankara’ya. Görüşmede Menderes’e demiş ki, sen bu kahri eksereiyetle iktidarı ele geçirdin, CHP’yi devirdin, peki din için ne yaptın? Menderes de, ben ne yapsam Halk Parti önüme engel çıkarıyor. Ya genci kışkırtıyor, ya orduyu kışkırtıyor, ya da profesörleri. Bırakmıyor din için, vatan için bir kanun çıkartayım.

* Daha sonra bir görüşme oldu mu? Menderes bir istekte bulunmuş mu?

Yok sadece, konuşmuş. Ama biz destek verdik.

* El konulan mallarınız ne oldu, geri alamadınız mı?

Hayır geri vermediler, hala hazinededir.

* Geri almak için başvurdunuz mu?

Başvurduk, ‘vergisini vereceksiniz’ dediler. Milyarlar tutuyordu veremedik. Aile de dağınıktı, toplanıp vergisini ödeyemedik. Tek tek bazıları ‘biz vergimizi ödeyelim, arazimizi geri verin’ dediler. Kabul edilmedi, ‘olmaz, hepiniz birlikte gelin’ dediler. Velhasıl öyle kaldı. Şimdi hazine malıdır.

* Peki mallarınızı geri almak için yeni bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

Bulunabiliriz ama vermezler. Hatta Darahani’yi Kürtler işgal ettiği zaman bankada o zamanın değeriyle 500 lira para varmış. Bu parayı dağıtmışlar, artık kim dağıtmışsa. Trakya’da bu parayı da bizden, Şeyh Said’in varislerinden istediler. Biz zaten geçimimizi yapamıyoruz, bu parayı nasıl ödeyelim, imkanımız yoktur. Sonra yine bizden aldılar.

* Nasıl aldılar?

Hınıs’ta şimdi PTT binası olarak kullanılan bir bina var, Şeyh Sait Efendi Ermenilerden satın almıştı. 2 katlı güzel bir bina. Onun tapusunu çıkarıp, 500 liraya Posta İdaresine satıyorlar. O parayı da bankaya veriyorlar.

MOLLA SAİDİ KÜRDİYLE GÖRÜŞME

* Saidi Nursi’yle tanışıyor muydunuz, hiç görüştünüz mü?

Küçükken Isparta’da 3 yıl iskan ettiler. Saidi Nursi’yi de Eğridir kazasına yerleştirmişlerdi. O zaman ona Molla Saidi Kürdi derlerdi. Annem, “Molla Said’i ziyaret et, sana dua etsin” dedi. Beni yanına götürdü. Bir ev tutmuş, bir hizmetçisi vardı, küçük bir odada bir yatağın üzerindeydi, evde yemek yapmak için kap kaçak vardı. Ben elini öptüm, “Bu Şeyh Said’in küçük oğludur” dediler. “Eyvah, eyvah” dedi, “ailenizin durumu nasıl, geçiminiz nedir?” diye sordu. Bana dua etti, sonra bir altın verdi. O zaman 5 yaşlarındaydım.

* Daha sonra bir görüşmeniz oldu mu?

Yok ben bir daha görüşmedim ama ağabeyim Şeyh Rıza randevu almış, Ankara’da görüşmüş. Vefatından önce de, 1960 ya da 61’de Urfa’da görüşmüş. Ağabeyim, Molla Said’e, “risalelerinde küfür olan şeyler de var, bunu nasıl yazarsın?” diye sormuş. Aynen şu cevabı vermiş: “1950’ye kadar yazılan risaleler benimdir. O tarihten sonra hafızama güvenemediğim için yazmadım, şakirdlerim yazmıştır, onlar benim değildir.”

* Molla Said’in hangi sözlerinden dolayı Şeyh Rıza öyle bir tepki göstermiş?

Mesela, “Allah yer ve göğün nurudur”. Bu sözü Molla Said’e mal ediyorlar. Bu Allah’a küfürdür. Nur olsun, nur olsun, Bitlis’in nuru olsun, kendi köyünün nuru olsun. Yani güya kendisi için bunu söylemiş. Cenabı Allah nasıl yerin ve göğün nuru olabilir? Bunu şakirdleri yazmış.

ŞEYH SAİD’İN MEZARI NEREDE?

* Babanızın mezarının nerde olduğunu biliyor musunuz?

Mezarın muhiti bellidir. Diyarbakır Dağkapı’dadır. 1928’de af çıktığında, kışın yollar kapalı olduğu için 2-3 ay Diyarbakır’da kaldık. O zaman Dağkapı’dan 150-200 metre kuzeye gidildiğinde 37-38 mezar yan yana diziliydi. Ben 6-7 yaşlarındaydım. O mıntıkayı biliyorum ama bir kısmı askeriye oldu, bir kısmı sinema oldu.

* Yeri belliyken, 1928’de mezarı gördüğünüzde almak için girişimde bulunmadınız mı?

Almak istedik ama vermediler. Hatta Şeyh Rıza Efendi Demokrat Parti zamanında “soyadımızı değiştirelim, Fırat soyadını Şeyhsaitoğulları yapalım” dedi. Bunu da kabul etmediler. Resuloğlu var, Evliyaoğlu var, her şey var, Şeyhsaitoğulları niye olmasın? “Yok, olmaz” dediler.

* Fırat soyadını kendiniz mi seçtiniz, devlet mi verdi?

Yok biz seçtik. Soyadı Kanunu çıktığında Şeyh Rıza Efendi kendi seçti.

* Eğitim düzeyiniz nedir? Resmi okullarda mı okudunuz, yoksa Medrese eğitimi mi aldınız?

Medresede de okudum, devlet okulunda da. Trakya’da sürgündeyken ilk mektebe yazdılar, bütün sınıfları iftiharla geçtik. Ama ortaokula yazılmamıza izin vermediler. İskan yerini terk etmememiz gerekiyormuş. 1947’den sonra medrese eğitimi aldım. Sonra alimlerin yanında da kaldım, onlardan çok şey öğrendim, Farsça eğitim de aldım.

* Askerliğinizi nerde yaptınız?

İzmit Sapanca’da askerlik yaptım. Bize üç buçuk yıl askerlik yaptırdılar.

* Şeyh Said’in oğlu olmanızdan dolayı bir ayırımcılıkla karşılaştınız mı?

Orda da baskı gördük. Kırklareli Emniyeti bizim Tabura yazı yazmış, “Şeyh Said’in oğludur” diye. Sabah akşam göz önünde talim, nöbet. Onbaşı seçilecekti, ben de top nişancısıydım. Okuma yazmam var, hevesliyim de. Ben de aday oldum. Sabah baktım bütün arkadaşlar onbaşılığa terfi etmiş, ben hariç.



Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor SeyhSaidinOglu~3



Şeyh Said’in yaşayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor -II

BAZUR FORUM
BAZUR FORUM
ADMIN
ADMIN

Erkek Mesaj Sayısı : 3853
Lakap : bazur63
Reputation : 10
Points : 9280

https://bazur.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor Empty Geri: Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor

Mesaj tarafından BAZUR FORUM Ptsi Nis. 27, 2009 7:16 pm

HINIS (24.05.2007)- Kürtlerin tarihi acılar ve yıkımlarla doludur. Biten yüzyılın başları da Kürtlerin en büyük yıkımlarına tanıklık etti. Peki tarihi kimler yazar? Tarihçiler mi, 'kazananlar' mı? Bugünün tarihi yalnızca 'kazananlar'ın eseri. Ne yazık kı, 'kaybedenler'in tarihini de 'kazananlar'dan öğreniyoruz. Bunun nedeni belki de 'kaybedenler'e konuşma fırsatı verilmediği içindir.


'Şeyh Sait İsyanı'na katılanların tanıklığına başvurmak için bugün artık çok geç. Bastırılan bu isyanın sonuçlarını hayatının her anında yaşayan Şeyh Sait'in yaşayan tek oğlu Şeyh Ahmet Fırat ise söyleyeceği ve anlatmak istediği çok şey olmasına rağmen yıllarca suskun kaldı.. Bu suskunluk, kendi tercihi değildi elbette, yüz yıllık yalnızlığın, şartlar ve engellerin yarattığı bir sonuçtu.

Suskunluğunu ANF’ye bozan Şeyh Ahmet Fırat, 86 yaşında ama anlattıklarıyla, olaylara hakimiyetiyle, en küçük ayrıntıları hatırlamasıyla bilincinin yerinde olduğunu kuşku götürmez bir biçimde gösteriyor. Böylesine önemli bir tarihin canlı tanığı olan Şeyh Ahmet Fırat’ın ağzından çıkan her söz, tarih kitaplarına, belgesellere, romanlara konu olacak kadar önemli ve tarihi değerde. Birinci bölümünü dün verdiğimiz söyleşinin ikinci ve son bölümünü de bugün yayınlıyoruz.

* El konulan mallarınız ne oldu, geri alamadınız mı?

Hayır geri vermediler, hala hazinededir.

* Geri almak için başvurdunuz mu?

Başvurduk, ‘vergisini vereceksiniz’ dediler. Milyarlar tutuyordu veremedik. Aile de dağınıktı, toplanıp vergisini ödeyemedik. Tek tek bazıları ‘biz vergimizi ödeyelim, arazimizi geri verin’ dediler. Kabul edilmedi, ‘olmaz, hepiniz birlikte gelin’ dediler. Velhasıl öyle kaldı. Şimdi hazine malıdır.

* Peki mallarınızı geri almak için yeni bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

Bulunabiliriz ama vermezler. Hatta Darahani’yi Kürtler işgal ettiği zaman bankada o zamanın değeriyle 500 lira para varmış. Bu parayı dağıtmışlar, artık kim dağıtmışsa. Trakya’da bu parayı da bizden, Şeyh Said’in varislerinden istediler. Biz zaten geçimimizi yapamıyoruz, bu parayı nasıl ödeyelim, imkanımız yoktur. Sonra yine bizden aldılar.

* Nasıl aldılar?

Hınıs’ta şimdi PTT binası olarak kullanılan bir bina var, Şeyh Sait Efendi Ermenilerden satın almıştı. 2 katlı güzel bir bina. Onun tapusunu çıkarıp, 500 liraya Posta İdaresine satıyorlar. O parayı da bankaya veriyorlar.

MOLLA SAİDİ KÜRDİYLE GÖRÜŞME

* Saidi Nursi’yle tanışıyor muydunuz, hiç görüştünüz mü?

Küçükken Isparta’da 3 yıl iskan ettiler. Saidi Nursi’yi de Eğridir kazasına yerleştirmişlerdi. O zaman ona Molla Saidi Kürdi derlerdi. Annem, “Molla Said’i ziyaret et, sana dua etsin” dedi. Beni yanına götürdü. Bir ev tutmuş, bir hizmetçisi vardı, küçük bir odada bir yatağın üzerindeydi, evde yemek yapmak için kap kaçak vardı. Ben elini öptüm, “Bu Şeyh Said’in küçük oğludur” dediler. “Eyvah, eyvah” dedi, “ailenizin durumu nasıl, geçiminiz nedir?” diye sordu. Bana dua etti, sonra bir altın verdi. O zaman 5 yaşlarındaydım.

* Daha sonra bir görüşmeniz oldu mu?

Yok ben bir daha görüşmedim ama ağabeyim Şeyh Rıza randevu almış, Ankara’da görüşmüş. Vefatından önce de, 1960 ya da 61’de Urfa’da görüşmüş. Ağabeyim, Molla Said’e, “risalelerinde küfür olan şeyler de var, bunu nasıl yazarsın?” diye sormuş. Aynen şu cevabı vermiş: “1950’ye kadar yazılan risaleler benimdir. O tarihten sonra hafızama güvenemediğim için yazmadım, şakirdlerim yazmıştır, onlar benim değildir.”

* Molla Said’in hangi sözlerinden dolayı Şeyh Rıza öyle bir tepki göstermiş?

Mesela, “Allah yer ve göğün nurudur”. Bu sözü Molla Said’e mal ediyorlar. Bu Allah’a küfürdür. Nur olsun, nur olsun, Bitlis’in nuru olsun, kendi köyünün nuru olsun. Yani güya kendisi için bunu söylemiş. Cenabı Allah nasıl yerin ve göğün nuru olabilir? Bunu şakirdleri yazmış.

ŞEYH SAİD’İN MEZARI NEREDE?

* Babanızın mezarının nerde olduğunu biliyor musunuz?

Mezarın muhiti bellidir. Diyarbakır Dağkapı’dadır. 1928’de af çıktığında, kışın yollar kapalı olduğu için 2-3 ay Diyarbakır’da kaldık. O zaman Dağkapı’dan 150-200 metre kuzeye gidildiğinde 37-38 mezar yan yana diziliydi. Ben 6-7 yaşlarındaydım. O mıntıkayı biliyorum ama bir kısmı askeriye oldu, bir kısmı sinema oldu.

* Yeri belliyken, 1928’de mezarı gördüğünüzde almak için girişimde bulunmadınız mı?

Almak istedik ama vermediler. Hatta Şeyh Rıza Efendi Demokrat Parti zamanında “soyadımızı değiştirelim, Fırat soyadını Şeyhsaitoğulları yapalım” dedi. Bunu da kabul etmediler. Resuloğlu var, Evliyaoğlu var, her şey var, Şeyhsaitoğulları niye olmasın? “Yok, olmaz” dediler.

* Fırat soyadını kendiniz mi seçtiniz, devlet mi verdi?

Yok biz seçtik. Soyadı Kanunu çıktığında Şeyh Rıza Efendi kendi seçti.

* Eğitim düzeyiniz nedir? Resmi okullarda mı okudunuz, yoksa Medrese eğitimi mi aldınız?

Medresede de okudum, devlet okulunda da. Trakya’da sürgündeyken ilk mektebe yazdılar, bütün sınıfları iftiharla geçtik. Ama ortaokula yazılmamıza izin vermediler. İskan yerini terk etmememiz gerekiyormuş. 1947’den sonra medrese eğitimi aldım. Sonra alimlerin yanında da kaldım, onlardan çok şey öğrendim, Farsça eğitim de aldım.

* Askerliğinizi nerde yaptınız?

İzmit Sapanca’da askerlik yaptım. Bize üç buçuk yıl askerlik yaptırdılar.

* Şeyh Said’in oğlu olmanızdan dolayı bir ayırımcılıkla karşılaştınız mı?

Orda da baskı gördük. Kırklareli Emniyeti bizim Tabura yazı yazmış, “Şeyh Said’in oğludur” diye. Sabah akşam göz önünde talim, nöbet. Onbaşı seçilecekti, ben de top nişancısıydım. Okuma yazmam var, hevesliyim de. Ben de aday oldum. Sabah baktım bütün arkadaşlar onbaşılığa terfi etmiş, ben hariç.


KEMAL AVCI - ANF

FOTOĞRAFLAR: Ergülen Toprak



4 . Mustafa Kemal´e yakınlığı ile bilinen Cumhuriyetçi Metin Toker´in, resmi tarihin aksine, “Şeyh Said, Hilafet ve İslam için ayaklanmıştır” diye yazdığı “Şeyh Said İsyanı” adlı eserinin zamanında Genel Kurmayca toplatılması bir hayli entrasandır! Sorarım sizlere dönemin super gücü olan İngilizlere bel bağlayacak olan bir kişi ve hareketinin sonucu öyle mi olur du? Şayet Şeyh Said ingiliz taraftarı olsaydı askeri yardım görürdü! Pervasızca idam edilmezdi. Ajan olan kimi kürd liderlerinin neden korunduĝu da anlaşılmış oluyor! Durum iddia ettikleri gibi olsaydı; bu gün belkide işbirlikçi, bir Kürdistan olurdu!

Kıyam vesilesiyle Takriri- i Sükun yasası yürürlüğe konur Bu yasayla uzun süreler zulmetmeye devam ederler Takrir-i Sükun yasası olağan üstü hal yasası olup, Ülke´de özellikle Kürdistan´da normal yasaları rafa kaldırır, tüm yetkileri askeri vali ve komutanlara vermektedir. Yakın zamana kadar Olağan üstü hal yasası ve meselesi Takrir- i Sükun´un tekrarı ve devamıdır. İcraatlar da farklı sayılmamaktadır. Bu yetkilerin nasıl kullanıldığını geneliniz yakından biliyorsunuzdur. İnsanların keyfi katledilmeleri (faili ma´lum cinayetler), işkence, 5000 köyü yakma, boşaltma, sürgün, hapis… çoğaltabiliriz. Kıyam bastırıldıktan sonra asıl kanlı sahneler tarihe yazdırılır. Kıyam bastırıldıktan sonra Kürdistan´da ve Türkiye´nin her yerinde yıllarca devlet eliyle terör estirilmiş ve yine devlet eliyle katliamlar gerçekleştirilmiştir.

Takrir- i Sükun yasası´nın uygulamalarını kıyamı yaşamışlardan Kadri Cemil Paşa´dan dinleyelim. Kadri Cemil (Müstear isim: Zınar Silopi) Paşa : “Vicdansız bazı komutanların yaptığı uygulama ne Holako ve ne de Neron zamanın da görülmemiştir. Vicdan sahibi hiçbir insanın inamayacağı bu çok feci cinayet ve zulmün, isyanın genel şekli durduktan isyan mıntıkasın da takibat yapmakta olan hunhar kumandan Ali Haydar ve Ali Barut müfrezeleri tarafından yapılmış olduğuna inanınız.
Lice kazasının Serdi, Comelan, Enher ve Derkan köylerinde ele geçirilen ihtiyarlar dahil 150 kişi iplerle sımsıkı birbirine bağlanarak makinalı tüfeklerle işlenen cinayetler ve zulüm; isyanın umumi şeklini anlatabilir. Bekiran aşireti köylerinden Şêlmo´da hareket kuvvetinden mahrum ihtiyarlarla kadın, çoluk çocuktan meydana gelen yetmiş kişilik bir kafile haps edildikleri samanlıkta yakılmak süretiyle öldürülmüştü. Sivan aşireti reisi Kasım Ağa Köse yaralı olarak Hani nahiyesinin kuzeyinde müfreze komutanı Ali Haydar´ın eline düşmüştü. Ali Haydar ateşte kızartılmış bir çemberi zavallının boynuna yapıştırarak canını dağlıyordu. Utanmadan da `Kaso bu ne haldir´diye alay ediyordu. Yapılan bu çok feci muameleye bir ah bile demeden kahramanca dayanan Kasım Ağa merdane bir tavırla:
“Bu yiğitlerin başına gelen bir haldir. Ne zulüm yapabilirsen yap” diye verdiği cevapla Ali Haydar´ın hislerini daha çok tahrik ettiğinden, Ali Haydar Kasım Ağa´yı etrafındaki askerlere taşlatarak öldürttü. 1924 senesinde takip alay komutanı Tahir Bey, isyan halindeki Hoyitli Nuh Bey´e yiyecek vermekle suçladığı Motkan Torik köyü muhtarı Çaçan ve oğullarının kollarını bağlatarak büyük bir kazan da kaynatılan kaynar suya birer birer batırarak haşladığını söylerken tüylerim ürpermektedir.”

Ayaklanmaya ilişkin bazı ülke istatistikleri, Kürt direnişini bastırmak için “Türk ordusunun 210 köyü yıktığını, 15 binden fazla Müslüman Kürdü Hilafet´in kaldırılmasına başkaldırmış kürdleri öldürdüğünü” kaydetmektedirler. Gerçekte ise felaket, kayıtların çok çok üzerindedir. Yüzbinlerle ifade edilebilir. Bazı kaynaklar ikiyüzbin civarında Müslüman Kürdün –sırf bu isyan sonrası- katledildiğini ifade ederler. Velev dış kaynakların dediği gibi olsa bile 1919- 1923 Kurtuluş savaşı sırasında toplam ordu kaybının dokuz bin kişi olduğu göz önüne alındığında huncarca katledilen Hilafete gönül vermiş Müslüman Kürdlerin onbeş bin olması halinde bile hadisenin tam anlamıyla çok büyük bir vahşet olduğu ortaya çıkar.

Rejimin Müslüman Kürd halkına karşı devreye koydukları İstiklal -İhtilâl- Mahkeme´leriyle adeta devlet eliyle terör ve soykırım estirirler. Bu mahkemeler üç dönemli olarak kurulurlar. 1921, 10 Aralık 1923- 5 Şubat 1924, 14 Nisan 1925- 7 Mart 1927 bilfiil Roma engizisyon mahkemelerini aratmayacak şekilde çalışırlar. Bu mahkemelerin yürütülmesi 28 Nisan 1949´a kadar sürer. İstiklâl -İhtilâl- Mahkemeleri (aslında soykırım mahkemeleri), günümüzdeki Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) yada yerine bakan Ağır Ceza Mahkemeleri gibi rejimin bütün muhaliflerine karşı işletildiysede bu mahkemeler de Kürdler ve (Kürd, Türk...) Müslümanlar ve muhalifler yargılandılar ve halen yargılanmaktadırlar. İhtilal Mahkeme´lerinin yargılama usullerinde ve kararlarında Kürd- Türk ayırımı yasa gereği yapılıyordu.. Kürdistan´da faaliyet gösteren “Şark İstiklal Mahkeme´nin meclis onayı almadan, Ankara İstiklal Mahkemesi´nin ise meclis onayı ile idam kararı verebileceği mecliste yapılan oylamada 22 olumsuz oya karşılık 122 evet oyu ile karara bağlanıyor. ” Hoş Müslümanlar -Kürd-Türk… olsun farketmez- soz konusu olduğunda Meclisten idam kararı çıkarmak çok zor değildi ya! İhtilal Mahkemeleri´nin savcı ve yargıçları …tetikçisi ve dalkavuk fedai Kel Ali ve yine içki sofra arkadaşlarından Raşit Galib, din ve İslam düşmanı olan Süreyya Orgevren gibi kimselerden oluşmaktaydı. Şark İstiklal Mahkemesi başkanı Süreyya Orgevren Kürd Halkına ve İslam´a karşı içi kin ve nefret dolu bir mulhid idi. Bunlar ne hukukçu nede hukuktan anlarlardı. İnsan canı almaya hevesli, hukuktan zerre miktarı nasiblenmeyen, sadist ruhlu yargıçlardı.

14 Nisan 1925 yılında Şeyh Said ve Kıyam önderleri yakalandılar ama nasıl? Emekli (?) Binbaşı Kasım (Miralay Halid Bey´in amcaoĝlu ve şeyh´in bacanağı idi.) ihaneti sonucu Şeyh Said (Rh.a) ve 47 arkadaşı (şehadetleri makbul, mekanları cennet olsun) Güney Kürdistan´a geçebilmek ve kıyamı gayri nizami savaş yoluyla devam ettirmek için gece saklanıp gündüz ilerlerken Muş Ovası´nda Murat köprüsü üzerinde yakalanırlar. Aslında o yiğitler çatışmadan çekinen kimseler değillerdir. Ancak hükümet güçleri çoluk çocuk, yaşlı ihtiyar (Muş´un Darebi köyünden ve çevre köylerden) zorla getirdikleri kadın, çocuk, ihtiyar kim varsa silahlandırıp önde siper ediyorlar. Vahim bir durumdur. Teslim olmak yada çatışmaya devam etmek mi gerekir di? Askerler öne çıkmıyor ve halkla karışık kuşatma devam ediyor. Karmaşık bu esnada Binbaşı Kasım tüfeğini şeyh Said´e doğrultuyor. Teslim olma çağrısını tekrarlıyor. Başından beri Türk hükümeti´nin ihanetçisi olan Kasım, kıyamete kadar üzerine alınacak laneti hak ederek Hareket Önderleri´nin yakalanmasını sağlayacaktır. Aynı zaman da yol rehberliği yapan Şeyh´in bacanağı Binbaşı Kasım´ın ihaneti belki de idam edileceğinden çok daha fazla Şeyhi kederlendirmiştir. Yüzüne kocaman bir tükürek atarak “ Müslüman Kürd evladlarımız bu ihanetini unutmayacaklardır, Kasım...” diyerek hislerini içine sindirecektir.
10 Mayıs 1925´te Diyarbakır Şark İstiklal-İhtilal-Mahkemesine çıkarılırlar. 28 Haziran 1925´te ise Şeyh Said (Rh.a) ve 47 dava arkadaşı hakkında idam kararı verilir. 29 Haziran 1925 sabahı Diyarbakır; Siverek Kapısı´nda meydana kurulan darağacında pervasızca idam edilirler. İdam edilenlerin hiçbirinin cesedinin akibeti bilinmemektedir. Dahası idam edilen yerde yakın zamana kadar sinema var idi. 1985´ten sonra sinema yıkılır. Sonra Otopark yapılır. Değişen bir şey olmadıysa halen bu yer otopark olarak kullanılmaktadır. Vahşete bakın bir Önderin ve arkadaşlarının idam edildiği yere sinema yapılması Kemalistler hariç hangi mantık da karşılaşılabilir. İstanbul´dan yakalanıp Diyarbakır´a getirilen Kürt Teali Cemiyetinin yöneticilerinden ve Osmanlı Mebusan Meclis azası ve Şura başkanı Seyit Abdulkadir ve beş arkadaşı aynı mahkeme tarafından alelacele 27 Mayıs 1925´te hunharca idam edilmişlerdi. (Allah (cc) hepsine rahmet eyl
BAZUR FORUM
BAZUR FORUM
ADMIN
ADMIN

Erkek Mesaj Sayısı : 3853
Lakap : bazur63
Reputation : 10
Points : 9280

https://bazur.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor Empty Geri: Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor

Mesaj tarafından BAZUR FORUM Ptsi Nis. 27, 2009 7:18 pm


Özetle tek partinin Hilafeti kaldırması, Ümmet anlayışının terkedilerek yerine ırkçı, milliyetçi bir anlayışın idame ettirilmeye çalışılmasına büyük bir tepki olarak Şeyh Said Kıyamı başlar. 3 Mart''ta Fethi Okyar hükümeti düşürülerek sertlik yanlısı İsmet Paşa hükümeti kurulur. Hıyanet-i vataniye kanununa "dini görüntü adı altında ayaklanma, dinin siyasete alet edilmesi" hükmü de eklenir. Hükümete olağanüstü yetkiler tanıyan Takrir-i Sükun Kanunu yürürlüğe konur. Ankara ve Kürdistan''da İstiklal –İhtilal- Mahkemeleri kurulur. Takrir-i Sükun Kanunu''na dayanarak iktidar tarafından, bütün muhalefet sindirilir. Muhalif basın susturulur, yayıncılar İhtilal Mahkemeleri''nde yargılanarak mahkum edilirler. "Dini inançlara saygılı" ilkesinden dolayı Şeyh Said isyanını teşvik ettiği iddiasıyla 3 Haziran 1925''te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılır. İzmir''de Mustafa kemal´e suikast girişimi iddiasıyla son muhalifler (eski Ittihatçılar, İstiklâl Mücadelesi kahramanları) bertaraf edilirler ve istiklal(!) mahkemelerinde yargılanarak çoğu bedenen ortadan kaldırılırlar. Muhalefetin tamamen tasviye edildiği böyle bir ortamda Mustafa Kemal düşündüğü ancak bir türlü hayata geçiremediği asıl köklü değişimlerini gerçekleştirme fırsatı bulur.

İskilipli Atıf Hoca (rh.a),(şapka inkılabı çıkarılmadan iki yıl önce yazdığı “Frenk Mükallidliği” adlı eserinden dolayı yargılanır ve 4 Şubat 1926´da idam edilir. Menemen hadisesi vesilesiyle Esad Erbilli Hoca´nın ve bölge Müslüman ahalisinin ipi çekilmelidir. Menemen olayı (ki bizzat Mustafa Kemal ekibinin eliyle bu komplo hazırlanmıştır.)´nde haşhaş kullanan Zeki isimli provekatör, askerler tarafından idam sehpasına doğru sürüklenirken, “Hani bize para verecektiniz. Neden beni idam ediyorsunuz diye bağırarak...? ayrı bir hakikatı ortaya koymuştur.) ve güya İzmir konfrensına giderken mustafa Kemal´e süikast düzenlemekten dolayı (palavra, süikast planı Hükümet´in bilgisi dahilindedir. Şahıslar son anda yakalanırlar. Falan, filan bizle bağlantılı dedirtilerek bir çok paşa yargılanmıştır.) bölge Müslümanları yine İhtilal mahkemeleri tarafından katledilmişlerdir. Esad Erbilli Hoca Efendi (rh.a) yüz yaşında bir ihtiyar olmasına rağmen hunharca zehirli iğneyle şehid edilmiştir (4 Şubat 1931). Sivas, Rize, Trabzon, Bursa, Kayseri, İzmir, Manisa, Düzce-Hendek... kısacası Türkiye´nin her yerinde binlerce alim, hoca ve onbinleri aşkın Müslüman evladları (Türk, Kürd, Arab, Çerkez...) bu ihtilal mahkemeleri tarafından idam edilirler. Allah(cc)´ın rahmet ve bereketi hepsinin üzerine olsun.

İhtilal Mahkemelerinde insaf ve adaletin zerresi yoktu. Eğer baba ile oğul birlikte yargılanıyorsa, önce baba´nın gözü önünde çocuk asılıyor sonra da baba idam ediliyor. Şeyh Said´in gözü önünde de arkadaşları birer birer idam edilmişti ki ızdırap duysun. O cengaver yiğitler zulme karşı ayaklanmanın bilincinde olan ecirlerini Rablerinden isteyip korkmadan celladlarının gözünü korkuturcasına idam sehpalarına yürüyorlar. Haklı bir dava uğrunda sevdikleri canlarını bağışlıyorlar. Ne mutlu onlara!.. İdam edilmeden önce sunulan tekliflere karşılık Şeyh Said (Rh.a); tağutlar´a şöyle haykırıyor. “ Ben ve arkadaşlarım Allah için, zulmün bertaraf edilmesi, ayaklar altına alınan İslami değerleri hakim kılmak için, haklı bir kıyama kalkıştık. Asla pişmanlık duymuyoruz. Emirul Mücahidin sıfatı olmasına rağmen bu hareketin ne önündeyim ne arkasındayım, bende herkes gibi içindeyim alicenaplığıyla Zafer, ölüm, idam hepsi Rabbı ZülCelalin eliyledir... İdam sehpasına gülümseyerek yürürken, Mahkeme başkanına dönerek “Ahirette seninle hesaplaşacağız” diyerek ölene dek onu vicdanıyla hesablaşmaya (Şayet vicdan var idiyse!) mahkum etmişti. ”
İdamından önce uzatılan deftere son cümle olarak şu satırları yazarak sehpaya yönelir:
„…Benim ölümüm Allah ve Din için ise darağacında asılmama perva etmem…“ Bu tarihi sözler Kemalist ve Marksistlerin yüzlerine adeta bir şamar gibi inerek onların yalanlarını ortaya çıkarmaktadır. Kıyam; ayaklar altına alınan İslami değerlerin tekrar hakim kılınması, ilga edilen Hilafet´in geri getirilmesi ve yapılan haksızlıklara son verilmesi için Şeyh Said (Rh.a) önderliğinde ve Kürdistan İslam Mucahidlerinin katılımıyla başlatılmıştır. Allah(cc)´ın Rahmeti hepsinin üzerine olsun.

Şeyh Said ayaklanması gerekçe gösterilerek çıkarılan Mecburi İskan yasasıyla bölge halkı batıya ve Anadoluya göçettirilerek asimile hedefleniyor. Kürtçe tamamen yasaklanıyor. Kürtçe konuşanlardan para cezası alınacak kadar ilginç uygulamalar sergileniyor. Yahu Kürtçe´den başka dil bilmeyen yüzbinlerce (milyonlarca) insan nasıl meramlarını anlatabilirler? Kıyama iştirak edenlerin mallarına el konuluyor, çoğunun ailelerine uzun süreler başka bölgelerde zindan hayatı yaşatılıyor. Şeyh Said´in yakın aile efradları Trakya´da asker gözetimin de, çadırlarda çok çeşitli sıkıntılar altında hayatlarını devam ettiriyorlar. Şeyh Said´in torunu milletvekili AbdulMelik Fırat ´dan yada diğer aile efradlarından ailelerinin başlarına gelenleri, kısmen duymuş yada biliyorsunuzdur. A. Fırat´lar olayların (...sürgün, tecrit...) birer canlı şahididirler. Kısacası bu Kıyam´dan sonra bütün Türkiye ve özellikle Kuzey Kurdistan; insanı, taşı toprağıyla tecrit, sürgün ve katliamlarla karşı karşıya bırakılmıştır. Seksen yıldır Anadolu Müslüman mazlum Türk halkı ve hem mazlum hem de mustazaf Kürdistan halkı ve … diğer Müslüman halklar bütün bunlara sabredip göğüs gerdiler. Lakin dinlerini terk etmediler ve ettirilemeyeceklerdir. Sene 2004 Mustazaflar (Türk- Kürd... Müslüman ve özellikle Kürdler açısından zulümler bitmiş değildir. Mazlum Anadolu Halkları ve mazlum Kürdistan Halkı; Kan emici Kar´un´lardan … güya demokratik düzenin de gaspedilmiş haklarına da kavuşmuş değildirler... İslam Şeriatına, İslam´a ve Müslümanlara düşmanlık her şekliyle devam etmektedir.

Bu makale Şeyh Said´i ingiliz taraftarı diye ders kitaplarına yazdırıp, yabancılara da beraber kaldırdığımız Hilafet´i geri getirmek için ayaklandı diyen mason iktidarın ve Şeyh Said´i sahiplenip; Irkçı, milli bir Kürdistan kurmak için ayaklandı diye göstermeye çalışıp Müslüman Kürd halkına böyle yansıtmaya çalışan marksistler´in yüzüne birer şamardır. Dünya da olmasa da ahirette mahşer günü Müslüman Cellatları yaptıklarının karşılığını göreceklerdir. Gönül isterki adalet dünya da tahakkuk edebilsin. Yer yüzü zalim ve mağrurlarından olan … cezalarını dünya´da bulabilsinler. Yerli yabancı bir çok kimsenin hakkında kitab yazdığı Şeyh Said ve Hareketi (Kıyamı)´ni objektif olarak değerlendiren İlhami Aras´ın „Adım Şeyh Said „(İlke y. İst. 1992) isimli eserini geniş malumata sahib olmak için okumanızı tavsiye ederiz. Hak ve haklı davalar uğruna şehadete ulaşmış bütün Şehid´lere selam olsun.













Araştırmalar
·Mazlum Doğan’ın kaleminden yakalanma anı·PKK'nin Kurulus Tarihi.!!·Botan’da Bir Kürdistan Hükümeti (1842)·Kürd Dili Ve Tarihi.!!·Ağri Isyani Ve Direnişi.!!·Küllerinden yeniden doğdular·Tarih'te Kürd Devletleri·Seyit Riza Direniş ve Isyan'ın Sembolüydü (Hayatı)·Tarih'te Kürd Isyanları·Kürd Aşiretleri·Özgür Kadın Ordulaşması..!·Savaşın ve Tarihin izinde bir Güney Kürdistan yolculuğu..·Kadın'ın Dirilişi ve Tarihi·Sesin ve sözün ustası dengbêj Miradê Kinê·Taçsız ve tahtsız prenses: Ayşe Şan
İlgili Haberler
·Kasım Engin: Önce Faşist Zihniyeti Silahsızlandırın ·Özgur Bîlge: Sonda min heye, mêrkûjno! ·Özgür Bilge: Yeminim Var, Katilleeer ·CEMÎL BAYİK: Newroza 2009’an destpêkeke nû ye ·Ji penaberiyê ber bi çiyê ve riyeke dirêj·Cemil Bayık: Lîstikên AKP’ê yên sindoqan ·Cemîl Bayik: Êdî maske ketiye ·KALKAN: HILBIJARTINA ŞER AN JÎ YA AŞTIYÊ YE·CEMÎL BAYIK: Bersiva gelê Amedê·Amed! Erdoğan ve Satılmışlara Karşı Ayağa Kalk!
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor Pix
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor User_offline Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor Reputation
vbrep_register("359279")
Şeyh Sait’in yasayan tek çocuğu isyan günlerini anlatıyor Report
BAZUR FORUM
BAZUR FORUM
ADMIN
ADMIN

Erkek Mesaj Sayısı : 3853
Lakap : bazur63
Reputation : 10
Points : 9280

https://bazur.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz